RADYO DOST09 ÇEPDE DİNLE


Temel Ve İçki

0 yorum

Temel bir gün avrupaya gider. Temel’in kötü bir aliskanligida vardir, sürekli içki içer. Birgun bir bara girip barmenden üç bira ister ve hepsini içer. Üç-bes defa böyle yapinca barmen merak eder ve sorar;
– Niye hep üç tane bira içiyorsunuz?
– Ben, Dursun ve Hamdi bizler üçüzüz. Hepimiz dünyanin farkli yerlerindeyiz. Hepimizde bara girdigimizde birbirimizin yerine bira içeriz, öteki iki birayi o yüzden içiyorum
Yine günlerden bir gün Temel bara gelir ve iki bira ister, barmen verir.Temel biralari içtikten sonra tam kalkarken barmen sorar;
– Allah rahmet eylesin efendim, kardesinizin biri öldü heralde?
– Allah korusun ne ölmesi, ben içkiyi bıraktım

Temel Barda

0 yorum

Temel bara girer ve barmen’e: 
– ekmek var mı 
– yok 
– ekmek var mı 
– yok 
……- ekmek var mı 
– yok 
– ekmek var mı 
– yok dedik ya 
– ekmek var mı 
– eğer bir daha sorarsan seni duvara çivilerim 
– çivi var mı 
– yok 
– ekmek var mı?

Karadeniz Usulü Fidye

0 yorum

Dursun fena halde sıkıntıya düşmüştü.. Bir çocuk kaçırıp fidye istemeye karar verdi. Doğru, Yıldız Parkı’na gitti.. Orada kendi kendine oynayan bir çocukla ahbap oldu.. Trilyoner Temel’in oğlu olduğunu ögrenince, planını yaptı.. Çocuğu hemen bir kalın çınar ağacının arkasına çekti.. Cebinden çıkardığı kağıda fidye notunu yazdı: 
“T…em…el Bey, Oğlunu kaçırdım. Yarın sabah yedide, Yıldız parkındaki büyük çınar ağacının içindeki kavuğa, sarı bir çanta içinde 10 bin dolar bırak..Dursun!.” 
Notu çocuğun iç cebine itina ile yerleştirdi ve “Şimdi doğru eve git, baban bu notu okusun” dedi.. 
Ertesi sabah yedi buçukta parka gittiğinde, çınarın kovuğunda sarı bir çanta içinde 10 bin doları buldu. Yanında bir de not vardı: 
“İste paran. Ama gene de bir Karadenizli’nin kendi hemşerisine bunu yapabileceğine inanamıyorum. Temel…

Temel’in Oğlu

0 yorum

Anaokulunun son günü küçük öğrenciler öğretmenlerine hediye verecekleri bir parti düzenler.
Çiçekçi’nin oğlu öğretmene bir hediye paketi uzatır.Öğretmen paketi yavaşça sallar, eliyle tartar.
…Öğretmen: – Sanırım bu bir buket çiçek?
………
Öğrenci: – Doğru..Nerden bildiniz öğretmenim ??
Öğretmen: – .Şey, tahmin ettim..
Sıradaki öğrenci Şekerci’nin kızıdır. O da öğretmene bir hediye verir. Öğretmen gülümseyerek paketi alır, eliyle tartar ve hafifçe sallar:
Öğretmen: – Sanırım bu bir kutu çikolata?
Öğrenci: – Aaa, nerden bildiniz öğretmenim ??
Öğretmen: – Şey, bir tahmin sadece. Nasılsa tuttu işte..
Bir sonraki hediye TEKEL bayisinin oğlundan gelir. Öğretmen paketi alır ama alttan küçük bir sızıntı vardır.Paketi tutarken parmağı ıslanan öğretmen yavaşça parmağını diline sürer:
Öğretmen: – Bu şarap olabilir mi ?
Öğrenci: – Hayır öğretmenim!!
Öğretmen tekrar sızan yerden bir damlayı parmağıyla alıp tadına bakar:
Öğretmen: – Şampanya öyleyse…?
Daha da heyecanlanan çocuk ..
Öğrenci: – Hayır, öğretmenim !!
Öğretmen sızıntının bir daha tadına bakar:
Öğretmen: – Tamam.. Pes ediyorum, bilemeyeceğim. Nedir bu ??
Öğrenci neşeyle haykırır:
Öğrenci: – Bir köpek yavrusu !..?

Temel Askerde

0 yorum

Komutan teftis sirasinda bir askere sorar : 
– Oglum nerelisin? 
– Marasliyim komutanim 
Komutan askere bir tokat patlatir ve tekrar sorar : 
– Oglum nerelisin? 
……- Marasliyim komutanim 
Komutan askere bir tokat daha patlatir ve tekrar sorar : 
– Oglum bak iyi düsün! nerelisin? 
– KAHRAMAN Marasliyim komutanim! 
– Aferin iste böyle, diyerek diger askere (Temel) döner : 
– Oglum sen nerelisin? 
– Kahraman Trabzonluyum Komutanim !..

Temel’in Duası

0 yorum

Temel Nato da havaci olarak askerligini yapiyormus. Ecnebi Komutan askerlere 
parasütle nasil atlanacagini ögretmis. 
– ‘Uçaktan atlayinca birinci ipi çekeceksiniz. Parasüt açilmaz ise ikinci ipi 
çekeceksiniz. Yine açilmadi, o zaman Meryem Ana ya dua edeceksiniz.’ 
Temel uçaktan atlar. Birinci ipi çeker parasüt açilmaz, ikinci ipi 
…çeker yine açilmaz. O sırada yere yavas yavas süzülen komutaninin 
yanindan geçerken sorar: 
– ‘Komutanim, komutanim.. O karinin adi neydi ?


Temelin Ayakkabıyla İmtihanı

0 yorum

Temel işe girmek için sözlü sınava giriyor.Çok heyecanlı, bir önceki adaya soruyor :
-Ne sorayiler?
-Ayakkabı.
Temel’in sırası geliyor, bilsin diye kolay soruyorlar :
-Dört ayaklıdır, miyav miyav der.
Temel soruyor :
-Bağcıkli midur?

At Yarışı ve Temel

0 yorum

At yarışına merak saran Temel bir gün hipordroma gider. Yalnız önünde delicesine bir o yana bir bu yana koşan atlara akıl erdiremez ve dayanamayarak yanındakine sorar.
-Hah hemşerim bu atlar ne deli gibi koşup duruyor.
Adam da :
-1. olana ikramiye var da ondan, der.
Temel de cevap vererek :
-Hah 1. olana para varda ötekiler niye koşup duruyor.

Temel

0 yorum

BİR GÜN TEMEL İLE 2 ARKADAŞI BİR İDDİAYA GİRMİŞLER UÇAKLA EN YUKARI ÇIKAN KAZANIR DEMİŞLER 2 ARKADAŞI DA YUKARI ÇIKTIKLARINDA ALTLARINA YAPMIŞLAR TEMEL YUKARI ÇIKMADAN ÖNCE YANINA BİR BEBEK ALMIŞ YUKARI ÇIKTIĞINDA ALTINA YAPMAK ÜZEREYKEN BEBEĞİN BEZİNİ ALMIŞ VE BEZE YAPMIŞ SONRA AŞAĞIYA İNDİĞİNDE İDDİAYI O KAZANMIŞ EVE GELDİĞİNDE HABERLERDE ŞU ÇIKMIŞ:
ŞOK ŞOK ŞOK !!! 3 KİLO BEBEKTEN 5 KİLO BOK ÇIKMIŞ DEMİŞ.

Ceketimi Gördün mü?

0 yorum

Temel ceketini  arar arar ama bir türlü bulamaz . sonra gider ve arkadaşı  dursuna sorar :
-haçan benum ceketumi gördunmi ?
dursun kahkaha atarak cevap verir :
-e üstünde ya .    bunun üzerine temel şöyle cevap verir :
-teşekkür ederum dursun sen söylemesudun habu soğukta ceketumi giymeden çıkıp donacağdum 🙂 🙂

Temel Amerika’da

0 yorum

Temel Amerika’ya gelir uçaktan iner passaport olayı filan falan
immigration office alırlar bunu memur sorar :
– what’s your name sir?
-Temel
-surname?
-kaya
-sex?
temel gayet sakin cevaplar
– 3 times a week
memur şaşırır ve olayı toparlamaya çalışır..

İç Masaj 40 Lira Dış Masaj 20 Lira

0 yorum

Bizim iki kafadar laz İstanbul’a gelir.Karşılarına çıkan ilk masaj salonunda iç masaj 40 lira  dış masaj 20 lira yazar.20 liranın daha uygun olduğunu düşünen bu ikili dış masaj yaptırmaya karar verirler.Neyse girerler dış masaja süper iki hatun gelir bunlara masaj yapmış, sakso, body suck falan acayip mutlu çıkarlar.Sonra köye dönüp bu durumu millete anlatırlar milletin çok hoşuna gider herkes deli olur.Neyse bunların yolu bir daha buraya düşünce iç masaj 40 lira olduğundan daha iyi olduğunu düşünüp bu kez iç masaja girerler.İç masajda yarma gibi bir adam gelir bunları sağlam bir masaj yapar birde zikip göndermiş.Bizimkiler masaj salonundan çıkınca
millete anlatiyorlar, herkes deli oluyor, sonra bi daha gitmisler ayni yere, bu sefer “iç masaj 40 lira” bu daha iyi demisler girmisler, iri yarı azman herifin teki gelmis bunlara masaj yapmis bi de zikmis gondermis.Bunlar salondan çıkınca demiş ki biri ötekine, la temel habuni gidup köyde anlatmayasun, bizim köyli milleti cahildur, iç masajdan anlamazlar, bizi zikulduk sanarlar.

Zenci Leonardo Di Caprio

0 yorum

Amerika’da zencinin biri Türkiye’ye gelmek üzereyken pasaportunu kayıp eder.O esnada tesadüf budur ya Leanardo di caprio’nun pasaportunu bulur.Biraz düşünen zenci ne olursa olsun şansımı deneyeceğim der atlar gider Türkiye’ye pasaporttaki fotoğraf yerine de kendi fotoğrafını sorar.Atatürk havalimanına gelen zenci gümrük memurunun karşısına çıkar.Gümrük memuru tabi ki bizim temeldir.Temel adamın bir ismine bakmış bir de fotoğrafına isim Leonardo di caprio resim zenci.Temel dönmüş yandaki görevliye :
-Ula Cemal bu titanik batmış mıydı, yanmış miydi?

Unutmayın R ile

0 yorum

Temel askerlik görevini yapmaktadır.İlk gün Temel’in birliğinden sorumlu komutan gelir ve : temel askerdedir. ilk gün komutan gelir ve :Askerler benim adım Ali Kırç dikkat edin Kırç -r ile eğer yanlış söylerseniz sizi mahvederim.Komutan askerlere sırayla kendi soyadını sorar sıra Temel’e gelir fakat Temel komutanın soy adını unutmuştur.Yanındaki arkadaşı bunu fark edince Temel’e hatırlatır  – unutma -r var. Temel : heh hatırladım komutanım der Ali Gört !!!

Temel Zamparalıkta

0 yorum

Kadın kocası evden gittikten sonra eve 3 adam alır.Bunlarla birlikte olduğu sırada kocası kapıyı çalar.Telaş eden kadın birini dolaba saklar diğerini yatağın altına sokar.Geriye bizim Temel kalmıştır.Onuda balkona sokar ve kapısını kapatır.Kadının kocası dolabı açınca adama :napıyosun lan burada der.Adam : kapıda problem varmış onu tamir ettim deyince 20 lira verip gönderir.Sonra yatağın altındaki adamı görüp aynı tepkiyi verir.O da : yatak gıcırdıyormuş onu tamir ettim deyince 20 lirada ona verip gönderir.Bu durumu izleyen Temel dayanamaz ve balkonun camına vurmaya başlar ve : “ben de s*ktim, ben de s*ktim.” der

Tanri eşşeği yarattı

0 yorum

Tanri eşşeği yarattı
ve ona dedi ki:
“sen bir eşeksin. Sabahtan aksama kadar yorulmadan,
yakinmadan çalisacaksin ve agir yükleri sirtinda tasiyacaksin. Ot yiyeceksin az akilli
olacaksin ve 50 yil yasayacaksin”.
Eşşek cevap verdi:
“50
sene böyle bir hayat için çok çok fazla, lütfen bana 20 yildan
fazla verme!” ve
öyle oldu...
Sonra tanrı köpeği yarattı ve
ona dedi ki:
“Sen bir köpeksin. Insanlarin mallarini koruyacaksin, onlarin
en yakin dostu
olacaksın. Geriye kalan artıkları yiyeceksin ve 25 yil yasayacaksın.”
Köpek
cevap verdi:
“Tanrim, 25 yil böyle yasamak çok fazla.
Bana 10 yıl ver
yeter” ve öyle oldu...
Daha sonra Tanrı maymunu
yarattı ve dedi
ki:
“Sen bir maymunsun. Agaçtan agaca salinacak ve bir
aptal gibi
davranacaksın. İnsanları eğlendireceksin ve 20 yil
yasayacaksın”.
Maymun
cevap verdi :
“20 sene dünyanın
palyaçosu olarak yasamak çok fazla.
Bana 10 seneden fazla verme”. Ve
böyle oldu...
En sonunda Tanri
erkegi yaratti ve ona dedi
ki:
“Sen bir erkeksin. Dünyada yasayacak tek
rasyonel düsünen canli
olacaksin. Diger yaratilmislara zekani kullanarak hükmedeceksin.
Dünyayi
yöneteceksin ve 20 yil yasayacaksın.”
Erkek cevap verdi :
“Tanrim, erkek olmak için 20 yil yetmez. Lütfen bana esekten artan 30
yili,
köpekten artan 15 yili ve maymununun 10 yılını ver. ”
“Tanrı
bunu
kabul etti ve erkek 20 yıl erkek olarak yasadı sonra evlendı ve 30 sene esek olarak
sabahtan
aksama kadar çalıştı ve ağır yükler tasıdı. Sonra çocukları oldu ve 15 yıl
köpek gibi
yasadı, evi korudu, aileden artanları yedi. Sonra ilerleyen yasında 10 yıl
maymun olarak yasadı.
Aptal gibi davrandı ve torunlarını eğlendirdi. Bu güne kadar böyle geldi..

BİR PROFESÖR'ÜN İLK NAMAZI

0 yorum

BİR PROFESÖR'ÜN İLK NAMAZI

Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jeffrey Lang İslam'a giriş hikâyesini ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:
"Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelerini gördüm, bana: "Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın" dediler. Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu? Dedim ve talebeleri duymazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri eksersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım. Bu çalışmalar saatlerce devam etti.
İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.
Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahu Ekber dedim. Kimsenin
beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. Öyle zan ediyorum ki herhangi bir Arap beni dinlemiş olsaydı benim okumamdan bir şey anlamayacaktı.
İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Subhane Rabbiyel azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim. Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca dona kaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu, utandım gülünç duruma düştüm zannettim.
Bu durumda beni gören, arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum. 'San Francisco'da Araplar çarptı bu hale düştü' gibi sözler sarf edeceklerini tahayyül ederek zavallı duruma düştüğümü hissettim. Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım başımı seccadeye koydum, zihnimdeki bütün düşünceleri attım, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime "Daha önümde üç tur daha var"
diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım. Kalan rekâtlarda işler gittikçe daha da kolaylaşıyordu.
Son secdede tam bir sükûnet hissettim. Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.
Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde "Allah'ım geri zekâlılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var" diye dua ettim.
Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.
Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp gözyaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor. Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: "Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir". Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım.
Ağlamam durunca, yaşadığım deneyin akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım, Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım: "Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar, hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakinen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa sensiz yaşamak senin varlığını inkar etmem mümkün değildir".

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN

Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler


SAHİP OLUNAN EN BÜYÜK NİMET

0 yorum

SAHİP OLUNAN EN BÜYÜK NİMET

İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:
– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:
– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?
Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:
– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:
– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.
Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
– Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.
Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:
– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der.
İsa Peygamber:
– Belli olmuyor mu? deyince:
– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der.
Tebessüm eden Hz. İsa:
– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.
Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
– Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:
– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:
– Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..
Halk der ki:
– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.
– Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.
Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi’si:
– Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!
Okuduysanız Paylaşalım bu güzel kıssayı herkes okusun

Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler 


İLGİNÇ BİR OLAY.

0 yorum

İLGİNÇ BİR OLAY.

1940’ların sonuna doğru Amerika’da bir olay cereyan ediyor. Zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor. Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için.
Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar.
Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir heyet Türkiye’ye geliyor. Dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar.
Bilmen onlara ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor. Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi onlara kuyruk sokumu kemiğinden bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu aksi olursa kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor.
Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar. Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl hâkim olabileceğine ihtimal veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele. Müftünün yanlışlığını ispat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden. Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizlemiyor.
Görüşmede Ömer Nasuhi’nin yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki heyet gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor. Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücünde buna muktedir olamayacağını, zira mahşerde insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.
*****
"Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" dedi.
De ki; "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Yasin 78-79. âyetler

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN

Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler 


BAKIN ŞEYTAN İNSANI NASIL KANDIRIYOR

0 yorum

Bir gün Şeytan, dünya çapında bir toplantı için
tüm dostlarını çağırmış. Açılış konuşmasında
demiş ki:
Müslümanların Camilere gitmesini
engelleyemiyoruz. Kur'an okumalarını ve
gerçekleri öğrenmelerini de engelleyemiyoruz.
Allah ve elçisi ile sağlam ilişkiler kurmalarını
da engelleyemiyoruz.
Allah ile bir kere bağlantı kurduklarında
üzerlerindeki gücümüz kırılıyor. Dostları demiş
ki: Gerçekten zor bir durum, peki ne yapalım?
Şeytan demiş ki: Bırakın Camilere gitsinler.
Fakat zamanlarını çalın, böylece Allah ve elçisi
ile bağlantı kuramasınlar..
Sizden isteğim budur. Şeytan devam etmiş:
Dikkatlerini dağıtın, böylece gün boyunca Allah
ile hayati öneme sahip bağlantıyı
kuramasınlar. Dostları şaşırmış: Bunu nasıl
başaracağız?
Şeytan:
Hayatın önemsiz ayrıntılarıyla zihinlerini
sürekli meşgul et! Müslümanların kulaklarına
şunu fısılda: Harca, harca, harca.. Borç al,
borç al, borç al..'
Kadınlarını işe girip uzun saatler boyunca
çalışmaları için ikna et ! Erkeklerin haftada
6-7 gün, günde 10-12 saat çalışmalarını ve
böylece hayatlarında boşluk kalmaması için
planlar yap! Çocukları ile zaman geçirmelerini
engelle!
Evleri ferahladıkları bir yer olmaktan
çıkacaktır! Zihinlerini o kadar meşgul et ki
kendi iç seslerini (oto kritik, nefis muhasebesi)
dinleyemesinler! Böylece kafaları karışacak,
Allah ve elçisi ile zihinsel beraberlikleri
kopacaktır. Bravooo, mükemmel fikir, diye
alkışlamış dostları.
Durun, daha bitmedi, diye devam etmiş
Şeytan:
Kahvehanelerde, doktor muayenehanelerinde,
kafe'lerde masaları gazete ve dergilerle doldur!
Zihinlerini 24 saat haber bombardımanına tut!
Araba kullanma esnasında tefekkür etmelerini,
İnternete girenlerinin mailboxlarını, junk
maillerle, sipariş katalogları ile, bahislerle,
çekilişlerle, promosyon ürünleri ile ve boş
umutlarla doldur!
Gazete ve TV'leri ince yapılı güzel modellerle
doldur ki kocaları dış güzelliğin önemli
olduğuna inansınlar ve hanımlarından
hoşlanmasınlar! Kadınların, akşamları
kocalarıyla ilgilenemeyecek kadar çok
yorulmasını sağla! Eğer kadınlar, erkeklerin
ihtiyacı olan sevgiyi veremezlerse, erkekler bu
sevgiyi başka yerlerde arayacaklardır!
Çocuklarına namazın önemini anlatmalarını
engellemek için hikaye kitaplarını tavsiye et!
Doğaya çıkıp Allahın yaratma sıfatını
görmelerini engellemek için onları çok meşgul
et, eğlence parklarına, fuarlara, spor
karşılaşmalarına, oyunlara, konserlere,
sinemalara vs götür! Oralarda kavga çıkarıp
birbirlerini vurmaları sağla!
Bizim işimiz fitne çıkarmaktır, bunu unutma!
İslami dostluklar ve sohbetler yerine, taraftar-
parti dostluklarını ve dedikoduları teşvik et!
İşte plan bu! Futbol, hayatlarının odağı olsun.
Futbolcuların isimlerini çocuklarına
ezberletmeyi marifet saysınlar! Ancak İslam’ın
şartlarını merak bile etmesinler!
Kurnazca plan için dostları şeytanı çılgınca
alkışlamışlar ve ülkelere dağılırken
Müslümanları daha fazla meşgul edeceklerine,
telaş içinde oraya buraya koşuşturacaklarına,
Allah'a, Elçisine ve ailelerine daha az zaman
ayırtacaklarına söz vermişler.
SENCE BU PLAN BAŞARILI MI?

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN

Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler 


OKUYUNCA ÇOK ETKİLENECEKSİNİZ

0 yorum

OKUYUNCA ÇOK ETKİLENECEKSİNİZ

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.Asker teğmene koştu ve:
- Teğmenim. Fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
Delirdin mi? der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın..
Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman.."
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü:
- Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş..
- Değdi teğmenim, dedi asker..
- Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?..
- Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
- Mehmet!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN

Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler 


İBRETLİK BİR KISSA MUTLAKA OKUYUN

0 yorum

İBRETLİK BİR KISSA MUTLAKA OKUYUN
Dinî inançlara ve yasayışa uzak bir gençtir Ertan. Öğrencilik yılları da hep böyle geçmiştir. Sadece kendi düşünceleri doğrudur. Mezun olup askerliğini yaptıktan sonra bankada çalışmaya başlar, bu arada evlenir, çoluk çocuğa karışır.
Namaz kılma, oruç tutma gibi Allah'ın emirlerini yerine getirmez, hatta oruç tutmayı saçma bulur. "Ne o öyle, insan akşama kadar aç kalıyor, hiç bir anlamı yok" der. "Aç, susuz kalmayla ibadet mi olurmuş?" diye etrafındakilere söylenir. Yalnız ibadetlerini yerine getirenleri saygıyla karşılar. Devamlı çay ve sigara içer. Bunların üzerine yoğun iş temposu da eklenince vücudu yorgun düşer. Gırtlak kanserine yakalanır. Genç eşi ve iki küçük çocuğuyla birlikte zor günler geçirir.
Hayat aynı yol üzerinde gitmemektedir. Sağlıklı ve mutlu günlerin arkasından, çetin bir hastalıkla boğuşmayla geçen acılı yıllar gelir.
Yapılan tedkiklerden sonra ameliyattan başka bir çözüm olmadığı ortaya çıkar. Saatlerce süren bir ameliyat geçirir. Ameliyatı risklidir, eğer hastalık vücudunu sardıysa belki birkaç aylık ömrü kalmıştır. Ne var ki, çektiği acılar ve ıztıraplardan sonra bile yine düşünceleri değişmemiştir. Dünyanın faniliğini, ahiretin önemini hissetmesi gerekirken, yine aynı boşvermiş hayata devam etmektedir. Bankadan malûlen emekli olur ve tedavisi birkaç sene devam eder.
Böylece yıllar geçer. Artık iyileşmiştir. Çektiği onca acıyı geride bırakmıştır. Eşi ise, kendisinin aksine daha bir inançlıdır, elinden geldiğince ibadetlerini yerine getirir. Ramazan aylarında eşi tek başına sahura kalkar, oruç tutar, kendisine de:
- Ibadetlerini yerine getirmiyorsun, hiç olmazsa Ramazan boyunca orucunu tut, der. Ama Ertan Bey, her zaman olduğu gibi aldırış etmez.
Bir Ramazan günü yine eşi sahura kalkmıştır, tüm ısrarlarına rağmen yine beyini oruç tutmaya ikna edemez. Ertan Bey o gün pencereyi açmıştır ve tam o sırada sabah ezanı okunmaktadır. Her yer sessizdir, sadece diğer camilerden de gelen ezan sesleri semayı çınlatır.
Bu ses, her zaman duyduğu ezan sesiydi, ama hiçbir zaman o Ilâhî davet onun dikkatini bu kadar çekmemişti. Fakat bugünkü bambaşkaydı sanki. Ezanın her cümlesi, sanki onun ruhuna, kalbine hitap ediyordu.
Acaba o manevî çağrı yeni bir yaşantının başlangıcı mı olacaktı? Neden her Müslüman oruç tutuyordu, aç susuz kalıyordu? Kendi de bir gün oruç tutmayı denese, Yaratanın verdiği nimetlerin değerini anlayıp aç kalan insanların durumunu anlasa, ne olurdu?
Tüm bunları düşünürken ezan sesi evin içini doldurmuştu. Sanki müezzin evin içinde okuyormuş gibi, davete icabet etmesini istiyordu.
Birden yaşantısı gözünün önünden geçti. Kimdi, dünyaya niye gelmişti, niçin insanlar bu mübarek ayda ibadet edip Allah'a kulluklarını yerine getirmeye çalışıyorlardı? Kafası iyice karışmıştı. Yıllardır geçiştirdiği sorular beynine hücum etmişti. Sanki kaçış yoktu artık.
- Aman Allah'ım, dedi. Ne oluyor bana? Sanki her şey anlamsızdı. Ezanın meydana getirdiği ulvî düsünceler ve duygular sanki her şeye bir mana veriyordu. Vücudunun titrediğini hissetti. Bugün ne olmuştu ona? Her zaman duyduğu ezan değil miydi bu? Ama bugün garip düşüncelere dalmıştı. Elinde olmadan hüngür hüngür ağlıyordu.
O gün sahur yemeği yemediği halde oruç tutmaya karar verdi. Garipti. Hayatının ilk orucunu, sahursuz ve aç bir şekilde tutuyordu. O gün tarifsiz bir huzur vardı içinde. Aynı gün namaz kılmak için sureleri ezberlemeye çalıştı ve namaza başladı.
Bu büyük değişim herkesi şaşırtmıştı. Allah ne büyüktü! Onca acıya, sıkıntıya rağmen ölüm ve ahireti düşünmeyen bir insan, ezan sesiyle hidayete ermişti. Tabiî bu değişimden en çok mutlu olan eşiydi. Artık sahura birlikte kalkıyorlar, birlikte namaz kılıyorlardı.
Dini Hikaye seven kardeşlerimiz
Bizi Takip etsinler →

ÖLÜM... (Okumadan Geçmeyin, Çok Etkileyici)

0 yorum

Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde, vücutta refleks diye bir şey kalmıyor. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar ve sperm akıntısı oluşuyor.Ölümün gerçekleşmesind
en 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar. İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar. Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, bebekler ve tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor. En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek ve rahim. Rahmin çürümesi aylarca sürüyor.İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.Mezardan gelen sesler çürüme sürecinin bir sonucu. Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor. Kasların kemiklerden sıyrılıp dökülmeye başlama zamanı kırkıncı güne rastladığı için, halk arasında ızdırabın azalması inancıyla hayır amaçlı yemek veriliyor.
ORTALAMA 4 YIL SONRA İNSAN TAMAMEN İSKELET HALİNİ ALIYOR . Her canlı ölümü tadacaktır
OKUYUP İBRET ALMAYANIN AKLINA ŞAŞARIM.SADECE BU KADARIZ.BİR VARIZ BİR YOKUZ....

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN


ÖLDÜKTEN SONRAKİ SESLER

0 yorum

 Ruh bedenden ayrıldıktan sonra ona gökten üç ses gelir; onlar sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Dünya mı seni bıraktı, sen mi dünyayı bıraktın?
Dünya mı seni topladı, sen mi dünyayı topladın?
Dünya mı seni öldürdü, sen mi dünyayı öldürdün?”
• Ölen kimse, yıkanacağı yere konduğu zaman da gökten üç ses gelir ki; onlar da sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Hani nerede güçlü bedenin, şimdi ne kadar da zayıfsın!
Hani nerede güzel konuşman, şimdi ne kadar da suskunsun!
Hani nerede duyan kulakların, şimdi ne kadar da sağırsın!
Bu ses, şu cümle ile bağlanır:
“Hani, seçkin dostların neredeler, ne kadar da yalnız kaldın!”
• Ölen kimse, kefenlendiği zaman da yine gökten üç ses gelir ki onlar sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu! Eğer Allah’ın rızasına sahip isen, ne mutlu sana. Eğer Allah’ın dargınlığını almışsan, vay haline!
Ey insanoğlu! Eğer yerin cennet ise, ne mutlu sana. Eğer yerin cehennem ise vay haline!
Ey insanoğlu! Uzun bir yolculuğa çıkıyorsun, azığın da yok. Evinden çıkıyorsun, bir daha da oraya dönmeyeceksin. Hem de sonsuza kadar. Dehşetlerle dolu bir eve gidiyorsun.”
• Ölen kimsenin cenazesi taşınmaya alındığı zaman yine gökten üç ses gelir; bu sesler de sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Eğer amelin hayırsa, ne mutlu sana.
Eğer tevbekâr olmuşsan, ne mutlu sana.
Eğer Allah'a itaatkâr olmuşsan, ne mutlu sana.
• Ölen kimse, cenaze namazı kılınacağı yere konduğu zaman da gökten üç ses gelir, o sesler de sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Şimdiye kadar işlediğin her işini, şu anda göreceksin.
Eğer işlerin hayır ise, hayır göreceksin.
Eğer amelin şer ise, şer göreceksin.”
• Ölen kimsenin cenazesi kabir ağzına konduğu zaman gökten üç ses daha gelir ki; bu sesler sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Ömür boyu çalıştın, bu batak için ne hazırladın?
Zengin halinden, bu fakirlik gününe ne taşıdın?
Bu karanlık yer için, nasıl bir aydınlık getirdin?”
• Ölen kimse, kabrine konduktan sonra da yerden üç ses gelir; bu sesler de sırası ile şöyledir:
“Ey insanoğlu!
Sırtımda iken gülüp oynuyordun; şimdi içimde ağlayacaksın.
Sırtımda iken sevinçli idin; şimdi içimde üzüleceksin.
Sırtımda iken konuşuyordun, şimdi suskun olacaksın.”
• Ölen kimseyi insanlar kabrinde yalnız bırakıp gittikten sonra, Yüce Allah şöyle buyuracak:
“Ey kulum, şimdi tek başına yalnız kaldın. Herkes, seni bu kabir karanlığında bırakıp gitti. Halbuki sen onlar için bana karşı gelmiştin!
Bugün ben, sana öyle merhamet edeceğim ki, insanlar buna şaşıracaklar. Çünkü ben sana bir ananın çocuğuna olan şefkatinden daha şefkatliyim.”
KAYNAK《Dekâikü’l-Ahbâr, Dürretü’l-Vaizîn》
PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN


 


 
  • fotoahmetine © 2018 wepsayfa fotoahmetine fotoahmetine fotoahmetine